Allah’ın (CC) Adını Tutup Kaldırmak – Bişr-i Hafi Hazretleri
Gecenin bir yarısı ıssız bir
yolda ağır aksak ilerliyordu. Yerde çamurlar içerisinde bir kâğıt parçası
gözüne ilişti. Durması gerekir miydi, alıp incelemesi gerekir miydi gerçekten
bilinmez. Ama alıvermişti çamurlar içerisindeki kağıt parçasını eline. Şöyle bir
evirip çevirip dikkat kesildi. Evet, yanlış görmüyordu kağıtta O’nun (cc) ismi
yazıyordu. İliklerine kadar titredi belki de. Kalbi küt küt atmaya başladı. Çamurlar
içerisindeki kağıtta O’nun (cc) ismi yazıyordu. Titrek bir ürpertiyle eve kadar
geldi. Çamurlar içerisindeki kağıdı temizledi. Güzel bir koku sürüverdi
üzerine. Evinin müstesna bir köşesine yerleştiriverdi kağıt parçasını
üzerindeki isme hürmeten ve uykuya dalıp gitti.
Mana aleminde hikmetin penceresi
açılıverdi ve şöyle bir ses duyuldu. “Sen Bizim ismimizi tutup kaldırdığın gibi
Bizde senin ismini tutup kaldırdık” bir ürpertiyle uyandı. Hala titriyordu. Gözyaşları
Ceyhun olmuş tövbesini süslüyordu. Çarıkları ayaklarında değildi yalın ayaktı. O
eski günleri hatırlatan çarıkları bir daha hiç ama hiç giymeyecekti.
O yalın ayak gezecekti ve Ona
hürmeten hayvanlar bile Bağdat’ın sokaklarına, Onun geçtiği yollara
pislemeyeceklerdi. Evet, o yalın ayaktı. O
yüzden ona Hafi (yalın ayak) denmişti. Evet, yanılmadınız o Bişr-i Hafi
Hazretlerinden başkası değildi.
>
[Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).]
O Bişr-i Hafi’ydi. Bir gün talebesi
ile birlikte evine döndüğünde her tarafın dağılmış olduğunu gördü. Eve hırsız
girmişti. Talebesi heyecanla sağa sola koştururken o bir köşede sessizce
ağlıyordu. Nihayet talebesi yanına kadar sokulup ve “Efendim niye ağlıyorsunuz,
kıymetli bir şey mi çalındı” diye soruverdi. İşte O Bişr-i Hafi’ydi. Cevabı hayatının
kısa bir özetiydi:
“Evladım ben çalınana değil,
hırsıza ağlıyorum. Yüklendiği vebale ağlıyorum”
O başkasının günahına ağlayan bir
Hak dostuydu. Ayakları gibi yüreği de yalındı. Orada sadece Bir’in (CC) aşkı
vardı.
Bişri Hafi Hazretlerini hepimiz
tanır, hayırla yad ederiz. 800’lü yıllarda Bağdat da yaşamıştı. Peki, sorsam
şimdi 800’lü yıllarda Bağdat’ın en zengini kimdi ya da valisi, en rütbelisi, en
büyük sanatkârı, ya da devrin halifesi “Memun” hakkında üç cümle kurabilecek
olan var mıdır? Hepsi unutulup gitti. Ama Hazret gönüllerimizde müstesna bir
yere sahip oldu.
Allah (cc) ismini tutup
kaldıranları öldükten sonra bile unutturmaz. Zira Hadis-i Şerif de ifade
edildiği gibi:
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah bir kulu sevdi mi Hz. Cebrâil aleyhisselâm'a: "Allah falanı
seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o,
sema ehline: "Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ
eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı
arasına hüsn-ü kabûl) konur."
[Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).]
Rabbim bizi
sevdiği kullarından eylesin inşallah…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder