Sosyal Medyada Paylaş

Bişr-i Hafi Hazretleri

Allah’ın (CC) Adını Tutup Kaldırmak – Bişr-i Hafi Hazretleri

Gecenin bir yarısı ıssız bir yolda ağır aksak ilerliyordu. Yerde çamurlar içerisinde bir kâğıt parçası gözüne ilişti. Durması gerekir miydi, alıp incelemesi gerekir miydi gerçekten bilinmez. Ama alıvermişti çamurlar içerisindeki kağıt parçasını eline. Şöyle bir evirip çevirip dikkat kesildi. Evet, yanlış görmüyordu kağıtta O’nun (cc) ismi yazıyordu. İliklerine kadar titredi belki de. Kalbi küt küt atmaya başladı. Çamurlar içerisindeki kağıtta O’nun (cc) ismi yazıyordu. Titrek bir ürpertiyle eve kadar geldi. Çamurlar içerisindeki kağıdı temizledi. Güzel bir koku sürüverdi üzerine. Evinin müstesna bir köşesine yerleştiriverdi kağıt parçasını üzerindeki isme hürmeten ve uykuya dalıp gitti.



Mana aleminde hikmetin penceresi açılıverdi ve şöyle bir ses duyuldu. “Sen Bizim ismimizi tutup kaldırdığın gibi Bizde senin ismini tutup kaldırdık” bir ürpertiyle uyandı. Hala titriyordu. Gözyaşları Ceyhun olmuş tövbesini süslüyordu. Çarıkları ayaklarında değildi yalın ayaktı. O eski günleri hatırlatan çarıkları bir daha hiç ama hiç giymeyecekti.

O yalın ayak gezecekti ve Ona hürmeten hayvanlar bile Bağdat’ın sokaklarına, Onun geçtiği yollara pislemeyeceklerdi.  Evet, o yalın ayaktı. O yüzden ona Hafi (yalın ayak) denmişti. Evet, yanılmadınız o Bişr-i Hafi Hazretlerinden başkası değildi.
>
O Bişr-i Hafi’ydi. Bir gün talebesi ile birlikte evine döndüğünde her tarafın dağılmış olduğunu gördü. Eve hırsız girmişti. Talebesi heyecanla sağa sola koştururken o bir köşede sessizce ağlıyordu. Nihayet talebesi yanına kadar sokulup ve “Efendim niye ağlıyorsunuz, kıymetli bir şey mi çalındı” diye soruverdi. İşte O Bişr-i Hafi’ydi. Cevabı hayatının kısa bir özetiydi:

“Evladım ben çalınana değil, hırsıza ağlıyorum. Yüklendiği vebale ağlıyorum”

O başkasının günahına ağlayan bir Hak dostuydu. Ayakları gibi yüreği de yalındı. Orada sadece Bir’in (CC) aşkı vardı.

Bişri Hafi Hazretlerini hepimiz tanır, hayırla yad ederiz. 800’lü yıllarda Bağdat da yaşamıştı. Peki, sorsam şimdi 800’lü yıllarda Bağdat’ın en zengini kimdi ya da valisi, en rütbelisi, en büyük sanatkârı, ya da devrin halifesi “Memun” hakkında üç cümle kurabilecek olan var mıdır? Hepsi unutulup gitti. Ama Hazret gönüllerimizde müstesna bir yere sahip oldu.

Allah (cc) ismini tutup kaldıranları öldükten sonra bile unutturmaz. Zira Hadis-i Şerif de ifade edildiği gibi:

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah bir kulu sevdi mi Hz. Cebrâil aleyhisselâm'a: "Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, sema ehline: "Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-ü kabûl) konur."

[Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).] 


Rabbim bizi sevdiği kullarından eylesin inşallah…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder