Sosyal Medyada Paylaş

Bir Adanmışlık Destanı: Abdullah Bin Cahş

Uhud savaşı olanca dehşetiyle devam ediyordu. Mehmet Akif'in tabiriyle yırtıcılıkta sırtlanları geçmiş olan müşrikler güruhu, Bedir'in intikamını almak ve İslam'ı yeryüzünden silmek için harekete geçmişti. Efendimiz (AS)'in ordusundan sayıca ve teçhizatca kat kat üstün olmaları rağmen üstünlük sağlayamıyorlardı. Bir adanmışlar topluluğu olan sahabe efendilerimiz (RA), Hamzalarıyla, Alileriyle, Musablarıyla destansı bir mücadele veriyordu.

Uhud
Savaşın çok şiddetlendiği bir hengamede adanmışlar ordusunun öncülerinden biri ve İslam'ın bayrak verilmiş ilk kumandanı olan Abdullah bin Cahş, bir başka adanmış olan ve gelecekte İran'ın fatihi olarak anılacak Sad bin Ebi Vakkas'ın yanına sokuldu ve şöyle seslendi:

"Gelmiyor musun? Dua edelim!"

Sad bin Ebi Vakkas, savaşın orta yerinde gelen böyle bir teklife şaşırmıştı. Ancak Abdullah bin Cahş geri çevrilecek birisi değildi. Peşi sıra yürümeye başladı. Devamında neler yaşadığını da şöyle anlattı:

Kenar bir yerde bir kayanın dibine çekildik. Bana "Şimdi burada sen dua et ben amin diyeyim, ben dua edeyim sen amin de" dedi. Bende kabul ettim ve dua etmeye başladım.

"Ey Rabbim! Beni pek şiddetli ve katı bir düşmanla karşı karşıya getir. Onunla senin yolunda çarpışayım. Sonra bana zafer nasip et onu öldüreyim. Gazi olarak geri döneyim." dedim.

İbni Cahş "Amin" dedi ve duasını yapmaya başladı.

"Ey Allah'ım. Beni çok katı ve kinli bir kafirle karşılaştır. Onunla kıyasıya çarpışayım ve mücadelenin hakkını vereyim. Sonra o beni öldürsün. Burnumu, dudaklarımı ve kulaklarımı kessin. Ben uzuvlarım kesilmiş halde huzuruna varayım. Sen bana Sor:

- İbni Cahş, burnunu, dudaklarını, kulaklarını nerede bıraktın? 

Ben de diyeyim:

- Senin ve Resulünün (AS) yolunda, Uhud meydanında bıraktım geldim.

Sende bana "Doğru söyledin" de."

Abdullah bin Cahş'ın duası bitmişti. Ancak gönlüm böyle bir duaya amin demek istemiyordu. Ama başta ısrarla söz aldığı için istemeye istemeye "Amin" dedim. Sonra kılıçlarımızı çekip tekrar savaş meydanına döndük.

İbni Cahş'ın duası benim duamdan daha hayırlıydı. Gün bittiğinde Abdullah bin Cahş'ı duasında dediği gibi burnu, dudakları, ve kulakları kesilmiş halde bulduk. 

Abdullah bin Cahş Uhud'dan sonra "Allah yolunda uzuvları kesilen" olarak anılacak ve dayısı Allah'ın aslanı Hz.Hamza ile aynı kabre defnedilecekti. O, bir adanmıştı. Onlar adanmışlar topluluğuydu. Allah hepsinden razı olsun.


***

Hikmet Yolunda emekleyenlerden kendi nefsine bir kaç hisse:

Bir adanmışın hayatından kısa bir kesit idi okuduğumuz. Bu kısa metinden çıkartılacak çok ders var. Bizim dağarcığımıza düşen şöyle bir şey.

Sormalıyız kendimize, mahşer meydanında Rabbimiz sorduğunda;

- Gençliğini nerede harcadın? ya da nerede bıraktın. Benim razı olacağım yerlerde mi, yoksa nefsinin güdümünde süreklenip gittiğin yerlerde mi? Nerede bıraktın gençlik nimetini?
- Benim sana ihsan ettiğim malını nerede bıraktın? Hangi yollara harcadın?
- Elestü bezmindeki sözünü nerede bıraktın?
- Benim sana verdiğim uzuvlarını nerelerde kullandın? Nerelere bıraktın?
- Nerede bıraktın Kur'an-ı Kerim'i? Evinin müstesna bir köşesinde mi? Yoksa hayatının merkezinde mi?
- Nerede bıraktın İslam davasını?

Nerede bıraktık. Soralım nefsimize var mı İbni Cahş gibi göğsümüze gere gere verecek cevaplarımız. Yoksa üstadın dediği gibi Aldandık mı... 

"Eyvah Aldandık! Bu dünyayı baki sandık"

***


Sizlerde çıkarımlarınızı, düşüncelerinizi yorum olarak eklerseniz hem bizler hemde okuyucular istifade eder inşallah. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder