Kur'an-ı Kerim'in beyanıyla Allah'tan, kulları içinde hakkıyla korkan alimlerdir. Bu ayetin adeta cisimleşmiş haliydi Abdullah bin Ömer (r.a). Ne zaman Hadid Suresini okumaya başlasa, 16.ayete gelince sarsıla sarsıla ağlamaya başlardı. "İman edenler için kalplerinin Allah'ın zikri karşısında ürpereceği vakit hala gelmedi mi?" beyanı, dilinde dolanmaya başlayınca, öyle sarsılırdı ki ağlamaktan perişan hale gelirdi.
Daha buluğ çağına ermeden babası Hz.Ömer (r.a) ile beraber iman etmiş, 10 yaşında babasıyla beraber hicret etmişti. Yaşı küçük olduğu için Bedir ve Uhud savaşlarına katılmasına müsaade edilmemiş, ilk katıldığı Hendek savaşından sonra Efendimiz (S.A.V.) bulunduğu bütün savaşlarda Hz.Peygamber (S.A.V.)'in yanında yer almıştı.
Abdullah Bin Ömer (r.a), bir lahza ayrı kalmadığı Efendimiz (S.A.V)'in sünnetine ittibada zirveyi temsil eden bir sahabeydi. Hac yolunda Resulullah (S.A.V.)'in izlerini araştırır, izler üzerinde namaz kılardı. Hatta Resulullah (S.A.V.)'in altında oturduğu bir ağacın yanına gider, onun köküne su dökerdi.
Bir gün Resulullah (S.A.V.) şu kapıyı (Mescid-i Nebevi'nin kapılarından birini göstererek) hanımlara tahsis edelim buyurdu. Hizmetlisi Nafi'den rivayet edildiğine göre İbni Ömer ölünceye kadar o kapıdan hiç girmemişti.
Abdullah Bin Ömer (r.a), dünyayı elinin tersiyle iten bir infak kahramanıydı. Malından bir şey hoşuna giderse onu hemen infak ederdi. Hz.Cabir (r.a) İbni Ömer'in bu yönünü şöyle anlatırdı: "Bizden her kim dünyalık elde etti ise o dünyaya, dünyada ona meyletti. Abdullah Bin Ömer ise bundan müstesnadır."
İbadet hayatında ayrı bir zirve olan İbni Ömer (r.a)'in evde ne yaptığı hizmetlisi Nafi'ye sorulunca şöyle cevap vermişti: "Her namaz için abdest alırdı, iki namaz arasında Kur'an-ı Kerim okurdu."
Efendimiz (S.A.V.)'in rüyasını tabir ederken "Abdullah Bin Ömer ne güzel bir insandır" dediği İbni Ömer, bir gün ıssız bir yerden geçerken küçük yaşlarda bir çobana denk gelir ve ona şöyle seslenir:
- Ey koyun çobanı, kesimlik koyun var mı?
İbni Ömer'in bu sorusuna çoban "Sahibi burada değil" diye cevap verir. Bunun üzerine çobanı bir sınama çekmek isteyen İbni Ömer çobana tekrar bir soru yöneltir:
- Ne olacak, sahibine koyunu kurt yedi dersin.
Bu söz karşısında başını göğe kaldıran çoban kızgın bir edayla ve sesini yükselterek Abdullah Bin Ömer'e şöyle cevap verir:
- Ben Efendime diyeceğim kuzuyu kurt yedi. PEKİ ALLAH NEREDE? (Allah'tan nasıl gizleyeceğiz.)
Bu haykırış karşısında sarsılan İbni Ömer çobana şöyle mukabele eder:
- Allah nerede demeye, ben daha layığım.
*****
Rivayet edilir ki İbni Ömer (r.a) bazen yakınında kimseler yokken "PEKİ ALLAH NEREDE" der ve kendinden geçerdi. Peki ya biz... Nefsin oyuncağı haline gelmiş olanlar...
Acaba bizde, şeytan ve aveneleri, Allah'ın emir ve yasaklarına isyan ettirmek için türlü türlü oyunlarla üzerimize geldiğinde dur diyebilecek miyiz. Kulağınıza eğilip: "Korkma burada seni kimse görmez, seni kimse duymaz, kimse bilmez, bir kereden ne olacak ki, zaten herkes yapıyor, bu zamanda çalmayan mı var, kul hakkı da neymiş yemeyen mi var, göz zinası da neymiş kim seni görecek ki....." diye fısıldamaya başlayınca, kızgın bir edayla ve yüksek bir sesle adeta yüzüne bir tokat indirir gibi haykırabilecek miyiz:
"PEKİ ALLAH NEREDE"
Bir mıh, bir nalı; bir nal, bir atı; bir at, bir yiğidi; bir yiğit, bir ülkeyi kurtarır demiş büyükler. O zaman gerçek bir kurtuluş için vicdanımızın merkezine mıhlayalım bu sözü ve aklımızdan hiç çıkarmayalım.
PEKİ ALLAH NEREDE...
PEKİ ALLAH NEREDE...
Not: Makaleyi paylaşmak için alttaki paylaşım linklerini kullanabilirsiniz. Yeni yazılardan haberdar olabilmek için Google+ veya Facebook sayfamızı takip edebilirsiniz. Mail listemize abone olabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder