Necran heyeti huzura girmiş,
Necran’ın sahipleri Akib ile Seyyid Efendimiz (S.A.V)’e şöyle hitap etmişti:
- Ey Muhammed (S.A.V), bizden
istediğini sana vereceğiz. Sen bizimle beraber emin bir adam gönder. Ama göndereceğin
adam mutlaka emin bir adam olsun.
Rasulullah (S.A.V) “Sizinle
beraber gerçekten emin bir adam göndereceğim” dedi. Gözleri ashabının üzerinde
gezinmeye başladı. Birisini arıyor gibiydi. Hz. Ömer (r.a) o anı anlatırken
şöyle diyecekti: “Hayatımda emir olmayı hiç sevmedim, ancak bir gün hariç” işte
o gün bu gündü. Herkes isminin zikredilmesini arzuluyordu. Herkes ileriye doğru
çıkıyor Rasulullah (S.A.V)’e kendilerini göstermeye çalışıyorlardı. Nihayet
arayış bitmiş Efendimiz (S.A.V) şöyle seslemişti:
- Ey Ebu Ubeyde bin Cerrah kalk.
Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a)
yerinden doğrulunca Efendimiz (S.A.V) sözlerini şöyle sürdürdü.
- İşte bu, bu ümmetin eminidir.
![]() |
Ümmetin Emini: Ebu Ubeyde Bin Cerrah |
Ümmetin Emini
Peygamber (S.A.V) O’na ümmetin
emini demişti. Aslında Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a)’ı anlatmak için bu cümle
yeterliydi. Zira o tek cümlenin içerisindeki bir kelime kitaplara sığmayacak
bir çaptaydı.
Emin demişti ona Peygamber
(S.A.V). Bir zamanlar Ebu Kubeys dağında, “Şu dağın ardından düşman geliyor
dersem inanır mısınız” dediğinde, cahiliye döneminin müşrikleri bile inanırız
demişlerdi. Zira sen “Muhammed-ül Emin’sin.” Emindi Efendiler Efendisi (S.A.V)
ve Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın eminliğine şahitlik etmişti.
Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a), ilk
Müslüman olanlardan, ilk hicret edenlerdendi. İlk emirü’l-umera (emirlerin
emiri) ve daha yaşarken cennetle müjdelenen 10 sahabeden biriydi.
Her savaşta
Rasulullah (S.A.V)’in yanındaydı. Ama Uhud’un yeri Ebu Ubeyde için bir
başkaydı. Savaşın kızıştığı bir anda bir ok, kalabalığı yararak ilerlemiş ve
Efendiler Efendisi (S.A.V)’in mübarek yanaklarına isabet etmiş, miğferinin iki
halkasını yanağına doğru itmişti. Hz. Ebubekir (r.a) o anı şöyle anlatıyordu:
“Uhud günü,
Rasulullah (S.A.V)’e ok isabet edip, miğferinin iki halkası yanağına girdiğinde
Allah Resulü’ne doğru koşmaya başladım. Bu arada bir adamın uçarcasına
Rasulullah’a yöneldiğini gördüm, içimden bu adamın dost olması için dua etim.
Rasulullah’ın yanına geldiğimde bu kişinin Ebu Ubeyde bin Cerrah olduğunu
gördüm. Benden önce davranmıştı. Bana: ”Ey Ebubekir, Allah hakkı için müsaade
et, halkaları Rasulullah’ın yüzünden ben çıkarayım” dedi. Ebu Ubeyde kesici
dişiyle halkayı çıkardı. Halkayla birlikte dişi de yere düştü. Sonra diğer
halkayı da aynı şekilde çıkardı. İkinci kesici dişini de böylece kaybetti. Ebu Ubeyde
seyrek dişli bir zat idi…”
Evet, Ebu
Ubeyde seyrek dişliydi, ama kıyamete kadar gelecek insanlık içinde seyrek
dişlerin en yakıştığı kişiydi.
Efendimiz
(S.A.V) vefat ettiğinde, Hz. Ebubekir (r.a)’in halife ikisinden biri olsun,
biat edelim dediği ikiden biriydi Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a). Hz. Ömer (r.a)
bir ateşgede tarafından sırtından hançerlenip, şehadete doğru yürüdüğü sırada:
“Eğer hayatta olsaydı yerime O’nu tavsiye ederdim. Rabbim sorarsa da Allah’ın
ve Rasulullah (S.A.V)’in emini olan kişiyi tayin ettim derdim” dediği kişiydi
Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a). Sadece Efendimiz (S.A.V)’in değil, O’nun yeryüzündeki
iki vezirinin de gözdesiydi.
Şam’da ki sayı ve teçhizat
bakımından en büyük olan İslam ordusu, Ebu Ubeyde’nin komutasındaydı. Ama ona bakanlar,
onu görenler sıradan bir insan sanırdı. Bir gün Halife Hz. Ömer (r.a) Şam’ı
ziyaret etmiş, kendisini karşılayanlara kardeşinin nerede olduğunu sormuştu.
Heyet kardeşinin kim olduğunu sorunca Hz. Ömer (r.a.):
- “Ebu Ubeyde bin Cerrah” demişti.
Ebu Ubeyde gelince kucaklaştılar
ve Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın evine gittiler. Evde eşya olarak bir kılıç, bir
kalkan bir de rahle vardı. Bu tabloyu gören Hz. Ömer sordu:
- Diğer insanlar gibi sende
eşyalar alsaydın.
Aslında soruyu soran, sorulandan
farklı değildi. Ömer’di O. Devletin işini yaparken kullandığı mumu, misafiri
gelince söndüren. Ömer’di O, Kudüs’ü cübbesindeki yamaları ile teslim almaya
giden. Ömer’di O, yeryüzünün adalet timsali, kılı kırk yaran insan, Hakkı
batıldan ayırandı O. Ama sormuştu ve Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a) cevap
verecekti:
- Ey Mü’minlerin Emiri, bunlar
beni ebedi istirahatgahıma ulaştırır, bana bunlar kâfidir.
Ne mal, ne de makam ümmetin
eminini için bir şey ifade etmiyordu. Zira o Kur’an-ı hayatına hayat edinmişti
ve ilahi beyan şöyle buyuruyordu: “Bu dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka
bir şey değildir”(Ali İmran Suresi, 185) İşte bunu ispatlayan bir kesit Ebu Ubeyde’nin hayatından:
"İslam Ordusu Allah’ın Kılıcı
Halid Bin Velid (r.a) komutasında büyük bir savaşta iken, Hz. Ömer (r.a) Halid
bin Velid (r.a) görevden almış yerine Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a)’ı tayin
etmişti. Ebu Ubeyde bu haberi savaş bitinceye kadar saklamıştı. Fetihten sonra
haberi Halid Bin Velid (r.a)’e iletince Hz. Halid:
- Allah iyiliğini versin, Ey Ebu
Ubeyde! Bu neden daha önce söylemedin?
Ebu Ubeyde bu soru karşısında
adeta hayatının kısa bir özetini anlatıyor ve şöyle diyordu “Senin savaşını
yarıda kesmeyi kerih gördüm. Biz dünya saltanatı istemiyoruz, dünya içinde
çalışmıyoruz. Allah için dost ve kardeşiz.” İşte Ebu Ubeyde’nin ufku buydu."
Ve nihayet her fani gibi Emr-i
Hak vaki olacak ümmetin emini Rabbine yürüyecekti.
Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın ölüm
haberi geldiğinde Mü’minlerin Emiri Hz. Ömer (r.a): “Eğer kabul olunacak bir
dileğim olsaydı, hiçbir şey dilemez, sadece bir ev dolusu Ebu Ubeyde Bin Cerrah
gibi insanların olmasını dilerdim” diyecekti.
Allah hepsinden razı olsun.
***
Diyor ya şairler üstadı Necip
Fazıl, gençliğe hitabesinde “Kim var diye seslenildiğinde sağına ve soluna
bakmadan fert fert ben varım diyebilecek, benim olmadığım yerde hiç kimse
yoktur şuuruna sahip bir gençlik”. Adeta öyle soruyor, asırlar öncesinden Hz.
Ömer (r.a).
Kim var?
Ebu Ubeyde bin Cerrah olmaya kim
var? Ümmetin 21.yüzyıldaki “eminleri” olmaya kim var? Makamları, payeleri elinin tersiyle itebilecek
kim var? Ebedi istirahatgaha ulaştırmaya yetecek olanla iktifa etmeye kim var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder