Rasulullah (S.A.V.) Bedir’de
düşmanları ile ilk defa yaka-paça olmuş ama Enes bin Nadr (r.a) yanında
bulunamamıştı. Bu durum, aklına her geldiğinde iki büklüm oluyor, gözyaşları
döküyor ve içi içini yiyordu. Benim Efendim düşmanları ile karşılaşır da ben
nasıl yanında olmam deyip duruyor ve kendi kendine söz veriyordu.
“Rasulullah (S.A.V.)’in hazır bulunduğu ilk
savaşa katılamadım. Eğer bundan sonra Rasulullah (S.A.V.)’in hazır bulunduğu
bir savaşa katılmayı Allah bana nasip ederse, onlar benim neler yapacağımı
elbette görecektir”
![]() |
Enes bin Nadr (r.a)'ın Şehadeti |
Enes bin Nadr
(r.a) bu arzusu için çok beklemeyecekti. Bedir’in intikamı için hazırlanan
müşrik ordusu bir yıl sonra Uhud’da İslam Ordusunun karşısında yerini almıştı.
İslam Ordusunun Komutanı Efendiler Efendisi (S.A.V.) idi ve Enes bin Nadr (r.a)
Efendisi’nin yanında yerini almış adeta şimdi müşrikler düşünsün der gibi
duruyordu.
Uhud’da İslam
Ordusu, müşrikleri bozguna uğratmak üzereyken, okçuların mevzilerini terk
etmesiyle beraber iki ateş arasında kalmış ve derinden sarsılmıştı. Bir de
üzerine Rasulullah (S.A.V.)’in öldürüldüğü haberi yayılınca İslam Ordusu bütün
bütün dağılmaya başlamış durumdaydı.
Bu durumu
gören Enes bin Nadr (r.a) şöyle niyaz etti:
“(Kaçışan
Müslümanlara bakarak) Allah’ım şunların yaptıklarından dolayı senden özür
diliyorum ve şu müşriklerin getirdikleri şeyden de sana sığınıyor, onlardan
uzak olduğumu arz ediyorum.”
Kılıcını
çekmiş, bir dalga kıran gibi müşriklerin akınına set çekmek için yol alırken
bir grup sahabenin oturduklarını görmüştü. Yanlarına kadar sokulup sordu:
- Niçin
oturuyorsunuz?
Onlar da şöyle
cevap verdiler:
- Rasulullah
(S.A.V.) öldürülmüş.
Bu cevap belki
de pek çok kişiyi yerine mıhlayabilirdi. Pek çok kişini dizlerinin bağını
çözebilirdi. Ama öyle olmayacaktı. Kader denk noktasında Enes bin Nadr tarihi
geçecek bir cevap verecek ve tarihin akışını değiştirenler arasında mümtaz
yerini alacaktı. Oturanlara dönecek ve gür bir sesle şöyle diyecekti:
- Ondan sonra hayatta kalıp da ne
yapacaksınız? Kalkınız ve Rasulullah (S.A.V.)’in yolunda öldüğü dava uğruna
sizde ölünüz.
Ve Enes bin
Nadr (r.a), Kureyş’in üzerine etrafına yakan bir ateş topu gibi düşüverdi. Savaşırken
bir aralık Sa’d bin Muaz (r.a) ile karşılaştı ve ona şöyle dedi: “Uhud’un
gerisinden cennet kokularının geldiğini hissediyorum”.
Sözünün eri
bir yiğittir o. Cephede savaşın en şiddetli olduğu yerde şehit düşer. Vücudunda
80 den fazla kılış, mızrak ve ok yarası vardır. Aldığı yaralardan tanınmaz hale
gelmiştir. Kız kardeşi ancak ayak parmaklarından Enes Bin Nadr (r.a)’ı
tanıyabilmişti ve Kur'an-ı Kerim Ahzab Suresinin 23.ayeti ile onu ve onun gibileri yüceltmişti:
"Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze daima bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi, sözünün gereğini yerine getirdi (ve şehit oldu), kimisi de sırasını beklemektedir. Asla verdikleri sözden dönmedi ve duruşlarını değiştirmediler."
***
Kalkın ve o
yolda ölün demiş ve bir lahza olsun geriye bakmamıştı. Enes bin Nadr şehadetiyle arkadan gelecek yolculara bir ufuk çizmişti. O yolun yolcuları
Efendimizin (S.A.V.) sözü yerde kalmasın diye, davası yolda kalmasın diye
gerektiği yerde ölmeyi tercih ettiler.
![]() |
Fatih Sultan Mehmet Han |
O yolun kutlu
bir komutanı “Ya Ben İstanbul’u alırım, Ya İstanbul beni” derken Efendiler
Efendisine (S.A.V.)’e selam gönderiyor adeta Efendimin sözü yerde kalacağına,
ben yerin altında kalmayı tercih ederim diyordu.
Dünyayı iki
hükümdara dar gören, yürüyüşe geçtiğinde cihanı titreten bir Şirpençe “Ya
Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe” derken O’nun davası için canından geçtiğini ifade
ediyordu.
“Allah’ım
orduyu muzaffer, beni de şehit eyle” diyen bir Hüdavendigar isminin hakkını
veriyordu.
Kanije müdafiyi
askerin Paşa Babası, tarihin Tiryaki Hasan Paşası “Burçlarında Sancağımızın
dalgalandığı bu kale bize Efendimizin emanetidir” derken o yolun yolcusu
olduğunu haykırmıyor muydu?
Ve Fahrettin
Paşa, Medine’nin son müdafiyi. Ravza’ya girip kılıcını çekerek “Ya Rasulullah
(S.A.V.) biz seni asla terk etmeyiz” derken, subayları:
“Biz Ertuğrul
evladı senden vazgeçmeyiz,
Can verir,
cananı vermez Türkler.
Ebedi Hadim-ül
Haremeyn’iniz
Ölsek de
Ravza’nı ruhumuz bekler”
Derken Enes
bin Nadr (r.a)’a ve o yolun geçmiş ve gelecek bütün yolcularına selam
göndermiyor muydu?
Selamün aleyküm.mükemmel yazmışsınız kardeşler tebrikler teşekkürler...
YanıtlaSil