Sosyal Medyada Paylaş

Sözünün Eri Bir Sahabe: Enes Bin Nadr

Rasulullah (S.A.V.) Bedir’de düşmanları ile ilk defa yaka-paça olmuş ama Enes bin Nadr (r.a) yanında bulunamamıştı. Bu durum, aklına her geldiğinde iki büklüm oluyor, gözyaşları döküyor ve içi içini yiyordu. Benim Efendim düşmanları ile karşılaşır da ben nasıl yanında olmam deyip duruyor ve kendi kendine söz veriyordu.

“Rasulullah (S.A.V.)’in hazır bulunduğu ilk savaşa katılamadım. Eğer bundan sonra Rasulullah (S.A.V.)’in hazır bulunduğu bir savaşa katılmayı Allah bana nasip ederse, onlar benim neler yapacağımı elbette görecektir”

Enes bin Nadr (r.a)'ın Şehadeti
Enes bin Nadr (r.a) bu arzusu için çok beklemeyecekti. Bedir’in intikamı için hazırlanan müşrik ordusu bir yıl sonra Uhud’da İslam Ordusunun karşısında yerini almıştı. İslam Ordusunun Komutanı Efendiler Efendisi (S.A.V.) idi ve Enes bin Nadr (r.a) Efendisi’nin yanında yerini almış adeta şimdi müşrikler düşünsün der gibi duruyordu.

Uhud’da İslam Ordusu, müşrikleri bozguna uğratmak üzereyken, okçuların mevzilerini terk etmesiyle beraber iki ateş arasında kalmış ve derinden sarsılmıştı. Bir de üzerine Rasulullah (S.A.V.)’in öldürüldüğü haberi yayılınca İslam Ordusu bütün bütün dağılmaya başlamış durumdaydı.

Bu durumu gören Enes bin Nadr (r.a) şöyle niyaz etti:

“(Kaçışan Müslümanlara bakarak) Allah’ım şunların yaptıklarından dolayı senden özür diliyorum ve şu müşriklerin getirdikleri şeyden de sana sığınıyor, onlardan uzak olduğumu arz ediyorum.”

Kılıcını çekmiş, bir dalga kıran gibi müşriklerin akınına set çekmek için yol alırken bir grup sahabenin oturduklarını görmüştü. Yanlarına kadar sokulup sordu:

- Niçin oturuyorsunuz?

Onlar da şöyle cevap verdiler:

- Rasulullah (S.A.V.) öldürülmüş.

Bu cevap belki de pek çok kişiyi yerine mıhlayabilirdi. Pek çok kişini dizlerinin bağını çözebilirdi. Ama öyle olmayacaktı. Kader denk noktasında Enes bin Nadr tarihi geçecek bir cevap verecek ve tarihin akışını değiştirenler arasında mümtaz yerini alacaktı. Oturanlara dönecek ve gür bir sesle şöyle diyecekti:

- Ondan sonra hayatta kalıp da ne yapacaksınız? Kalkınız ve Rasulullah (S.A.V.)’in yolunda öldüğü dava uğruna sizde ölünüz.

Ve Enes bin Nadr (r.a), Kureyş’in üzerine etrafına yakan bir ateş topu gibi düşüverdi. Savaşırken bir aralık Sa’d bin Muaz (r.a) ile karşılaştı ve ona şöyle dedi: “Uhud’un gerisinden cennet kokularının geldiğini hissediyorum”.

Sözünün eri bir yiğittir o. Cephede savaşın en şiddetli olduğu yerde şehit düşer. Vücudunda 80 den fazla kılış, mızrak ve ok yarası vardır. Aldığı yaralardan tanınmaz hale gelmiştir. Kız kardeşi ancak ayak parmaklarından Enes Bin Nadr (r.a)’ı tanıyabilmişti ve Kur'an-ı Kerim Ahzab Suresinin 23.ayeti ile onu ve onun gibileri yüceltmişti:

"Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze daima bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi, sözünün gereğini yerine getirdi (ve şehit oldu), kimisi de sırasını beklemektedir. Asla verdikleri sözden dönmedi ve duruşlarını değiştirmediler." 


***

Kalkın ve o yolda ölün demiş ve bir lahza olsun geriye bakmamıştı. Enes bin Nadr şehadetiyle arkadan gelecek yolculara bir ufuk çizmişti. O yolun yolcuları Efendimizin (S.A.V.) sözü yerde kalmasın diye, davası yolda kalmasın diye gerektiği yerde ölmeyi tercih ettiler.

Fatih Sultan Mehmet Han
O yolun kutlu bir komutanı “Ya Ben İstanbul’u alırım, Ya İstanbul beni” derken Efendiler Efendisine (S.A.V.)’e selam gönderiyor adeta Efendimin sözü yerde kalacağına, ben yerin altında kalmayı tercih ederim diyordu.

Dünyayı iki hükümdara dar gören, yürüyüşe geçtiğinde cihanı titreten bir Şirpençe “Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe” derken O’nun davası için canından geçtiğini ifade ediyordu.
“Allah’ım orduyu muzaffer, beni de şehit eyle” diyen bir Hüdavendigar isminin hakkını veriyordu.

Kanije müdafiyi askerin Paşa Babası, tarihin Tiryaki Hasan Paşası “Burçlarında Sancağımızın dalgalandığı bu kale bize Efendimizin emanetidir” derken o yolun yolcusu olduğunu haykırmıyor muydu?

Ve Fahrettin Paşa, Medine’nin son müdafiyi. Ravza’ya girip kılıcını çekerek “Ya Rasulullah (S.A.V.) biz seni asla terk etmeyiz” derken, subayları:

“Biz Ertuğrul evladı senden vazgeçmeyiz,
Can verir, cananı vermez Türkler.
Ebedi Hadim-ül Haremeyn’iniz
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler”

Derken Enes bin Nadr (r.a)’a ve o yolun geçmiş ve gelecek bütün yolcularına selam göndermiyor muydu?


Allah hepsinden razı olsun. Bizi o yolun yolcularından eylesin…





Not: Makaleyi paylaşmak için alttaki paylaşım linklerini kullanabilirsiniz. Yeni yazılardan haberdar olabilmek için Google+ veya Facebook sayfamızı takip edebilirsiniz. 

1 yorum:

  1. Selamün aleyküm.mükemmel yazmışsınız kardeşler tebrikler teşekkürler...

    YanıtlaSil